Dr. Erkan YULA Kimdir ?
Doç. Dr. Erkan YULA (Assoc. Prof. M.D.), Akademik Çalışmaları
- Tıp Hekimi & Akademisyen
- “Journal of Immunology and Clinical Microbiology“ Dergisi Baş Editörü
- Mikrobiyom Terapi Derneği Kurucu Başkanı
- QMEL® Medicine & Publishing Kurucusu
- Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Uygulayıcısı (Klinik Naturopati)
- Klinik Naturopati Platformu Kurucusu
Felsefemiz
Bizim için her hasta ayrı bir öykü kitabıdır. O kitabı okumak ve ona göre yaklaşmak gerekir, zira şifa öyküde saklıdır. Sağlık mükemmel bir iyilik hali değildir; Beden (Madde), Zihin (Mana) ve Ruhun (Enerjetik Düzey) harmonik dengesidir. O halde etkin ve kalıcı bir iyilik için bu dengeyi bozan faktörlere yönelik planlanan tedaviler her üç boyutu da kapsamalıdır. Dr. YULA
Kısa Özgeçmiş
Dr. YULA, Temel Tıp Eğitimini 2002 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı, 2005-2009 yıllarında Tıbbi Mikrobiyoloji ihtisası, ileri moleküler mikrobiyoloji ve immünoloji (2016) eğitimleri aldı. Çeşitli kurumlarda zorunlu aile hekimliği, klinik mikrobiyoloji ve kan bankacılığı hizmetleri; Çeşitli Devlet Üniversitelerinde Yrd. Doçent ve Doçent unvanı ile akademik çalışmalarda bulundu ve alanında yüksek doktora, yüksek lisans ve lisans düzeylerinde İngilizce ve Türkçe dersler verdi.
Dr. YULA, bu süre zarfında ve sonrasında birçok akademik kitapta bölüm yazarlığı, sözlü bildiri ödülleri, Ar-ge projeleri, 200’ün üzerinde uluslararası ve ulusal araştırma, makale, sözel ve yazılı sunumlar yayınladı ve “Journal of Immunology and Clinical Microbiology” adlı uluslararası akademik bir dergiyi kurarak ülkemize kazandırdı.
İnsan bedenindeki mikrobiyota ile ilgili dengesizliklerin günümüzde tedavisi klasik tıbbi yaklaşımla oldukça zor olan bir çok kronik hastalık ile ilişkisinin aşikar olması ve mikrobiyom tedavi yöntemlerinin çığır açıcı tedavi yaklaşımları sunması nedeniyle mikrobiyata ile ilgili “”Mikrobiyom Terapi Derneğini” kurdu. Dernek kapsamında kongre ve eğitim çalışmalarına başladı.
Özel bir akupunktur yöntemi olan YNSA® ile ilgili tecrübelerini paylaşarak bu hızlı ve etkili tedavi yöntemin yaygınlaşması için öncülük etti. Tamamlayıcı tıp uygulamalarının hastalıklardan koruyucu amaçlı, her hasta ve hastalık için uygun doz ve kombinasyonlarda kullanılması gerektiğine inanarak bilgi birikimi ve tecrübelerini her hekimin kolayca ulaşabilmesi için mobil uygulama tasarımlarına ve eğitimlere başladı.
Dr. YULA, İstanbul Fulya'da bulunan özel muayenehanesinde hasta kabulü yapmaktadır ve bu uygulamalara ek olarak JICM dergi baş editörlüğüne, “QMEL®” Tıp ve Yayıncılık hizmetlerine ve alanında ilk tıbbi mobil uygulama geliştirilmesi çalışmalarına devam etmektedir.
Gerçek Tıbbi Yaklaşımın Manifestosu
Hayata ve Sağlığa Felsefi Bakış
“Tıbbın gayesi yalnızca bedeni iyileştirmek değil, insanı bütünüyle hatırlatmaktır.” “Modern Naturopati”nin uygulayacıları olarak bizler, insanı yalnızca bir organizma değil, beden-zihin-ruh bütünlüğüyle var olan bir can olarak görürüz. Her hastalık bir çöküş değil, bir çağrıdır. İyileşmek, doğaya ve fıtrata dönüş ile mümkündür. Çünkü doğa, Yaradan’ın ilmî tecellisidir. Toprakla barışmayan beden, şifayı bulamaz.
Tedavi, sadece maddeyle değil, hikmetle yapılır. İlaç kadar kelâm, bitki kadar dua, diyet kadar hastalıklara yol açan yaşam şekline tövbe de şifanın parçasıdır. Zira kimi zaman kişiyi hastalandıran yanlış yaşam alışkanlıklarıdır ve onu hasta eden faktörleri fark edip uzaklaşması gerekmektedir.
Klinik Naturopati, gerçek tıbbın kalbidir. Her insan eşsizdir. O yüzden tedavi kişiye özgüdür, zamana ve çevreye göre şekillenir. Hastalık, bedenin değil, yaşamın dengesinin bozulmasıdır. Doğru kullanıldığında uyku, gıda, su, hareket, nefes, duygu ve maneviyat; tümü birer ilaçtır. Şifa, hekimle hasta arasındaki irtibatın samimiyetine dayanır. Hekim, sadece reçete yazan değil; feraset sahibi, insana eşlik eden bir yol göstericidir.
Bizler, bilgimizi geçmişin büyüklerinden alır, çağın imkânlarıyla yeniden şekillendiririz. Hipokrat’tan Galen’e, İbn Sînâ’dan bugüne, tıp hem ilimdir hem sanattır. Gerçek tıp; doğayı, ruhu, kozmik düzeni ve ilahi hikmeti gözeten tıptır. Çünkü insan, sadece et ve kemik değil; anlam, hatıra, niyet ve duadır. “Hekim, önce basiret ve feraset sahibi olmalıdır. Çünkü tedavi yalnızca bedene değil, varlığa yöneliktir.” Atalarımız, tıbbın temelini doğa ile uyum ve önleyici hekimlik üzerine kurmuştu: “İnsan doğasıyla uyumlu yaşarsa hastalık az olur.” bilincini korudular. “Şifa”, sadece ilaçla değil, yaşam tarzıyla mümkündür ve Hastalık, bir uyum bozukluğudur, fıtratı ile, çevresi ile, zaman ile….
Modern Klinik Naturopati ile Günümüz Tıbbın Entegrasyonu
Günümüz “klinik naturopati” uygulayıcıları da benzer şekilde kişiye özel, sistemik, çok katmanlı bir yaklaşımı benimser. Bu, yazara göre olması gereken “Yeni Nesil Hekimin Arketipi”dir:
- Modern tıbbın araçlarını kullanır, kadim bilgiyi unutmaz.
- Bilimsel kanıtı önemser ama sezgiyi dışlamaz.
- Geçmiş kadim bilgilerin hikmetini bilir.
- Beden-zihin-ruh üçlüsüne aynı anda dokunmaya çalışır.
- Bedenle çalışır, ruhla dinler, zihinle anlar.
- Doğanın ritmine, evrenin yasasına ve kalbin sesine kulak verir.
Sonuç olarak gerçek tıbbi yaklaşım, İbn Sînâ’nın ve Hipokrat’ın doğayla uyumu arasındaki köprüde; çağın bilgisiyle, ruhun bilgeliğini birleştiren yoldur. İşte bu yüzden modern klinik naturopati, artık sadece alternatif değil; bütünsel bir tıp modelinin yeniden doğuşudur.
İnsan ve Hastalığın Yolculuğu: Kırılma Noktalarından Uyanışa
İnsan, görünüşte bir bedenden ibaret sanılsa da özünde sonsuz bir potansiyelin, gizli bir hikmetin taşıyıcısıdır. Yeryüzüne sadece yaşamak için değil; anlamak, olgunlaşmak, arınmak ve tekâmül etmek için gönderilmiştir. Onun bu yolculuğu, yalnızca fiziksel bir varoluşun sürdürülebilirliğinden ibaret değildir; aksine, ruhsal ve zihinsel bütünlüğünü arayan bir varlığın kendi hakikatine doğru yaptığı içsel bir seferdir.
İnsan Nedir?
İnsan, toprağın sükûnetiyle ruhun ateşini taşıyan bir sırdır. Bir yanda aklıyla evreni çözümleyen, diğer yanda kalbiyle görünmeyeni hisseden bir varlıktır. Yaradılışında hem hayvani içgüdüler hem de ilahi incelikler iç içe dokunmuştur. O hem acizdir, çünkü sınırları vardır; hem de muazzam bir kudrete sahiptir, çünkü iradesi ve sezgisiyle kainatı dönüştürebilir. Modern nörobilim ve epigenetik çalışmalar, insanın sadece genetik bir program değil, çevresiyle, travmalarıyla ve anlam dünyasıyla şekillenen dinamik bir sistem olduğunu göstermektedir. Bu da insanın değişebilir, iyileşebilir ve yeniden yazılabilir bir varlık olduğunu teyit eder.
İnsanın bedeni bir et yığını değildir; bir zekâyla dokunulmuş, her hücresi, her alt yapıtaşı belirli bir ilahi düzenle yaratılmış yaşayan bir yazılımdır. Sadece bir göz hücresinin görmesi, sadece bir karaciğerin hücresinin detoks yapabilmesi, sadece bir sinirin saniyede yüzlerce kilometre hızla iletim yapabilmesi bile aklın sınırlarını aşan mucizelerdir ve biz bu bedene çoğu zaman sadece aynadan bakarız; oysa hissetmeyi, duymayı ve şükretmeyi unuturuz. Farkına varmadığımız, dile bile getirmediğimiz binlerce görünmeyen döngü her an bizimle birlikte çalışır:
- Bağışıklık sistemimiz her gün sayısız tehdidi bertaraf eder.
- Mitokondrilerimiz durmaksızın enerji üretir.
- Hücrelerimiz ölümünü bile organize eder: apoptoz, yani bilinçli hücre ölümü.
Bu süreci yöneten şey yalnızca “genetik bir kader” değildir. Bilimsel çalışmalar göstermektedir ki, duygusal durumumuz, stres seviyemiz ve inanç kalıplarımız bu biyolojik sistemleri etkiler. Örneğin, anlamlı bir yaşam sürdüren bireylerde anti-inflamatuar genlerin daha aktif olduğu ve bağışıklık sisteminin daha dengeli çalıştığı gözlemlenmiştir.
Evren Bir Yazılımsa, Biz de Onun Koduyuz
Kuantum fiziği artık evrenin sabit bir madde yığını değil, bilgi taşıyan bir enerji alanı olduğunu kabul etmekte. Kâinat, görünür âlemde maddesel bir düzen olarak tezahür etse de özünde sürekli bir bilgi akışıyla işler. Bu bilgi akışının bozulması, sistemde “arızalara” neden olabilir — tıpkı bir yazılımın çökmesi gibi. Bizlerse bu yazılımın düşünen, hisseden ve kendi kodunu değiştirebilen bilinçli modülleriyiz. Hastalık, bu yazılımın “güncellenmesi gerektiğini” hatırlatan bir sistem mesajı gibidir. Şifa ise sadece ilaçla değil, bu yazılımın yeni bir bilinç haliyle yeniden kodlanmasıyla mümkündür.
Rüya İçinde Rüya: Gerçeklik Algısının Derinliği
Kadim öğretiler şöyle fısıldar: Bu dünya bir rüyadır; ve bizler bu rüyada, başka bir rüyayı görürüz: kimlik, zaman, beden ve sahiplik rüyasını. Bazen hastalık, bu ikinci rüyayı sarsmak için gelir. Bizi uyandırmak, silkelenmek, hatırlamak için… Zihin-Beden Tıbbı alanında yapılan çalışmalarda da benzer bir kavrayışa ulaşılmıştır: Bilinç seviyesindeki değişimler (farkındalık, meditasyon, dua), sinir sisteminin yanıtlarını ve bağışıklık düzeylerini dönüştürebilir.
Bu durum, “hakikate uyanmak” deyiminin yalnızca metafor değil, aynı zamanda nörofizyolojik bir gerçeklik olduğunu düşündürmektedir.
Hastalık elbette bir meyve verecektir. Birçok insan için hastalık, zorlayıcı bir tecrübe değil, bir dönüşüm eşiğidir. Hızla geçip giden zaman hastalıkla yavaşlar ve sabır orada öğrenilir. Şükrün derinliği, orada keşfedilir. Zira birşeyin değeri, zıttı ile bilinir. Bedenin dili, orada duyulur. Kalbin ağırlıkları, orada bırakılır. Modern psikonöroimmünoloji, bu süreci biyolojik düzlemde de teyit etmektedir: Travmatik deneyimlerden sonra anlam bulabilen bireylerde, kortizol yanıtı normalize olur, sitokin profili düzelir ve bağışıklık sistemi daha dengeli çalışır. Yani “anlam”, sadece bir felsefe değil; aynı zamanda bir biyoloji yazılımıdır.
İnsanoğlu hep tatmin ve gerçek mutluluğun arayışındadır. Modern çağda insan mutluluğu dışsal kazanımlarda arıyor: statüde, görünürde, hazda. Ama gerçek mutluluk; dengeyi bulmaktır. Beden, zihin ve ruh bir hizaya geldiğinde; insan evinde hisseder. Ve işte o zaman, hastalık bile “iyileştirici” olur. Çünkü bedenin çözülmesi, ruhun inşasına hizmet eder. O yüzden bazen en doğru reçete, bir öğretiyi hatırlamaktır. Belki bir ayet, belki bir nefes, belki bir dost cümlesi…
Hakikatin fısıltısı, mana’nın Şifa’sısını söylüyor. Acı, bir anlamı varsa katlanılabilir hale gelir. Anlamsız acı ise, insanı tüketir. İnsanı iyileştiren şey yalnızca tedavi değil; manadır. Bu anlam, epigenetik ve bağışıklık sisteminde dahi ölçülebilir değişimlere yol açabilir. Bazen “Hastalık, Yaradan’ın rahmet sıfatının beden diliyle tecellisidir. Çünkü insan, ancak aczini gördüğünde Rabbini arar.” Hastalık, cezalandırma değil; ilahi bir hatırlatma, bazen bir arınma vesilesidir. Ve belki de en büyük hastalık, insanın kendi özünden gafletidir. İnsan, içindeki boşluğu doldurduğunda, hastalık dışarıdan değil içeriden çözülür. Ve belki de en hakiki tedavi, şudur: “Hastalığın değil, anlamın izini sür. Çünkü orada, sana ait olan şifa seni bekliyor.”
Tedavi Yaklaşımımıza Dair Söyleşi
Hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için kök nedenlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Klinik Naturopati, bu nedenlerin tedavisini doğal yöntemler ve modern tıbbi olanakları sentezleyerek hedefler.